Mitolojide Aşk Hikayeleri

1

Merhaba sizler için mitolojiden bazı aşk hikayeleri seçtim umarım hoşlanırsınız,
Varoluştan bu yana aşk insanın yaşamındaki önemi korumuş ve yüceleşmiş bir duygudur. Birçok inanışta kutsal olan aşk, ilkçağların dini olarak kabul edebileceğimiz bir söylenceler bütünü olan mitolojide önemli bir yer tutar.

 

Tüm Anadolu ve Akdeniz coğrafyasına yayılmış olan çeşitli topluluklara ait mitolojilerde aşka dair söylemler çoktur. Bunlar iki ana grup altına alınabilir. Tanrısal ve ölümlü aşkları. Her iki tema da hem yazın hem de maddi kültür alanında etraflıca işlenmiştir. Özellikle yunan mitolojisinde önemli bir yer tutar, kökeni Anadolu ve Akdeniz dünyası olan bu mitolojinin bu konuda en çok işlenmiş tanrısı Zeus’tur. Onun çapkınlıkları ve karısı Hera’nın kıskançlığı dillere destandır. Kendisini ölümlü güzellerden alamayan Zeus’u Hera her zaman sevgisi ile yola getirmeyi başarmıştır. Yunanlı aşkını anlatırken erotizme varmaktan kendini sakınmaz, onlara göre aşk ve zevk aynı andadır. Bu yüzden kutsal evlilik temasını betimleyen en erken örneklerde Zeus bir eli ile Hera’yı kavrarken diğeriyle göğsünü tutmaktadır. Daha sonraki dönemlerde, mitlerinde çeşitli yaratıkların kılığına bürünen Zeus’u cinsel birleşme anında göstermekten kaçınmaz, bu son derece doğal bir şeydir onlara göre.

 

Aşk ve cinsellik varolmanın ve soy vermenin temelidir, çünkü. Bu nedenle utanılacak bir durumu da yoktur. Kendi kılıklarına soktukları tanrılar içinde durum aynıdır. Ama öte yanda bir kutsaliyeti de vardır evliliğin ve o hep gizli kalmıştır. Sadece gündelik aşklar ortadadır, birde kutsal sayılacak kadar yüksek iz bırakanlar. Diğer önemli bir tema ise köklü bir Anadolu dini olan anatanrıça kültündeki Attis ve Agdistis’in aşkıdır. Bu dinin tüm inançlarına yön veren bu aşk oldukça hüsranlıdır. Mitolojideki tanrı aşkları çoğu zaman bir doğa olayı veya bir çiçek yada hayvanla bağlantı içerisindedir. Aşk yüzünden savaşlarda çıkmıştır. Trioa Savaşı ve Lapith-Kentauros mücadelesi en önemlileridir. Kuvvet sembolü saf Herakles bile sevdiği kızı alamadığı için babasının kentini yakıp yıkmış ve sonrada kızı ceza olarak başkasına vermiştir. Onun yaptığı her kahramanlıkta biraz aşk vardır denilebilir. Trioa dönüşü Odysseus tüm çilesine rağmen nice aşklar yaşamıştır. Aynı şekilde Troia’dan tek kurtulan kişi olan Aieneas da. Kader hep elinde oyuncak etmiştir, hem tanrıları hem de insanları. Kısaca kaderin ve aşkın cilveler yaptığı insanlara ve tanrılara bakalım biraz da.

 

Kutsal Evlilik ve Zeus’un aşkları
Zeus ile Hera ve Hierosgamos
Zeus kehaneti gerçekleştirip babası Kronos’u yendikten sonra Zeus kendine yakışan bir eş arayışı içine girmiştir. Tanrıçalar arasında ağır başlılığı ve güzelliği dillere destan olan Hera çalıvermişti kalbini, o da çekiciliğine kapıldığı Hera’yı kendine eş yapmıştı. Onların aşkı da evliliği de kutsaldır. Bir bakıma evrenin birleşmesidir. Onların bu evliliği tüm ölümlülere yol gösteren bir simgedir. Tüm doğa olayları bununla bağlantılı gibidir. Doğum ve türün devamı yada mevsimler ve tabiatın varoluşu bu olgu etrafında toplanmıştır. Kutsal evlilik teması dünya üzerinde ana tanrıçadan beri var olan doğum ve bereket simgelerinin toplandığı en son şekildir. Neolitik çağda en ilkel şeklini gördüğümüz bereketi ve doğurganlığı simgeleyen ana tanrıça figürinlerindeki ana tanrıça üzerine abanmış küçük erkek figürleri çocuktan çok erkek bir tanrıçayı ve birleşmeyi simgelemekte ve bunun kutsallığını göstermektedir.
Hera alımlı ve çekici olmasına rağmen Aphrodite ölümsüzler arasında en güzeli sayılmaktadır. O ideal bir dişi ve aşkın kendisidir hem insanlar hem ölümlüler arasında bu tartışmasız böyledir. Zeus Hera ‘ya aşıktır ama ne de olsa bir erkektir gönlü ara sıra güzellerden yana kayar. Sık sık karısını ölümlü güzellerle bazen tanrıça veya yarı tanrıçalar ile aldatır, en çokta nymphelerle gönül eğlendirmeyi sever.
Zeus ile Europa
Güzelliğine aşık olmuştur Europa’nın onu elde etmek ister ama yine de Hera’nın kıskançlığından çekinir. Belli etmeden elde etmek için bir boğa kılığına girerek kızı kaçırır ve gizlice birlikte olur. Ondan çocukları olur. Minos ve Rhadamanthys yeryüzünde öyle tarafsız davranırlarki daha sonra ölüler ülkesine yargıç olurlar.

 

Zeus ile Danae
Zeus Danae’ye aşık olmuştur, kızın babası Aiskiros doğan torununun kendisini öldüreceği kehanetinden korkarak onu yerin altına her tarafı tunçla kaplı bir odaya hapseder, erkek eli değmesin diye fakat Zeus yağmur olur yağar Danane ile birleşir ve kızı hamile bırakır. Bu ilişkiden Perseus doğar. Birçok serüvenden sonra bir talihsizlik sonucu bilmeden kehaneti yerine getirir.

Zeus ile Leda
Zeus’un Leda’yı elde edişi ilginçtir. Onu ürkütmemek için bir kuğu kılığına girer. Bu olayın betimlemelerinde Leda hep bir kuğu ile çiftleşirken gösterilir. Bu ilişkiden Kastor ve Polydeukes adlı iki çocuk doğar. Bu iki kardeş ölünce denizcilere yardım eden iki yıldıza çevirilirler biri sabah diğeri akşam yol gösterir engin denizlerde gezenlere. Şafak yıldızı ve kutup yıldızı.
Zeus’un Ganymedes’i kaçırması.
Sadece kadınları sevmez, Zeus Troia’lı bu genç çobanın güzelliğine de vurulmuştur. Kartal kılığına girerek onu yakalar ve Olympos’a kaçırır orda tanrılar sofrasına saki yapar onu.

 

Zeus ile İo
Zeus Io ‘ya aşık olunca onu Heranın gözünden sakınmak ve korumak için inek kılığına sokar ama Hera bunu anlar ve ineği ona vermesini ister. Zeus kıramaz karısını verir. Hera yüz gözlü Argos’u bekçi diye kor Io’nun başına, hiç uyumamaktadır bu çoban. Zeus Hermes yardımı ile Argosu öldürür ve Io’nun serbest kalmasını sağlar. Hera çok sevdiği yaratığın öldürülmesine üzülmüştür Onun gözlerini alır ve kutsal hayvanı olan Tavus kuşunun kuyruğuna yerleştirir onları. Bu sefer de Io’nun peşine bir at sineği salar. Sinek ısırdıkça ülkeden ülkeye kaçmaktadır, Io. Daha sonra Zeus Mısır’da Nil kıyılarında at sineğini kovar ve Io’yu insan şekline sokar. Gebe olan Io burada Epaphos adlı bir çocuk doğurur.

 
Gerçek sevginin ve bağlılığın ödülü

Philemon ile Baukis
Aslında bu tam bir aşk hikayesi değildir ama sonuç kısmındaki tema aşk ve sadakati belirttiği için ilginçtir. Zeus ara sıra Hermes ile ölümlüler arasına iner ve kılık değiştirerek bir yabancı gibi onların misafirperverliklerini ve sadakatlerini sınar. Yine böyle bir gezi sırasında Phygia’ ya inerler. Hiç kimse kapısını açmaz onlara bu iki ihtiyardan başka . Fakir ama candan bir ikram sunarlar tanrılara Baukis ayaklarını yıkar misafirlerin ve dinlenmelerini sağlar. Philemon da sirke tadında bir şarap sunar misafirlerine bu karşılamadan hoşnuttur, Zeus. İçtikçe şarap eksilmez artar, ihtiyarlar bir tanrı işi olduğunu anlarlar ve misafirlerine daha iyi hizmet edebilmek için kesmek üzere bahçedeki tek kazlarını yakalamaya çalışırlar. Fakat nafile yorgun düşerler ikisi Zeus acır ihtiyarların haline ve onlara “dönüp yurdunuza bakın beni hoş karşılamayanlara ne oldu der…” Görürler ki kendilerinin kulübesinden başka her yeri su basmış ve tüm evler yok olmuştur. Kulübeleri ise beyaz mermer sütunlu altın saçaklı bir tapınaktır. İhtiyarlar “bunca yıl birbirimizi sevdik ve yaşadık ölürken birlikte ölelim ve bu tapınağın bekçileri bizler olalım yaşadıkça” derler. Dilekleri kabul olur ve bekçi kalırlar tapınakta bir gün tapınağın önünde sarılmış otururken birden kök salmaya başlar ayakları, kabuk bağlar bedenleri anlarlar ki ölüm yakındır son bir kez sevgilerini fısıldarlar ve artık ağaç olmuşlardır. Birbiri içine girmiş iki ağaç, Baukis ıhlamur, Philemon meşe olmuştur. İşte böyle ilginçtir. Bu hikayenin sonu.
Bitkilerle bağlantılı aşklar
Pyramus ile Thisbe
Aşıktır birbirlerine Pyramus ile Thisbe ama aileleri razı değildir bu işe. Kaçmaya karar verirler gece yarısı her zaman ki dut ağacının altında buluşacaklardır. Thisbe erken gelir ve beklemeye başlar o sıra avını yeni yemiş bir aslan yaklaşır oraya korkan kız kaçarken harmanisini düşürür. Düşen bez parçası aslanın ilgisini çeker ve onu parçalar bu sırada avının kanları bulaşır ona. Pyramus geldiğinde parçalanmış ve kanlı harmaniyi görür vaktinde yetişip sevgilisini kurtaramadığı için kılıcını çekerek göğsüne saplar fışkıran kanlar kızıla boyar bembeyaz dutları. Korkusu geçen Thisbe geri dönünce cansız bedenini bulur Pyramus’un dayanamaz kılıcı alarak kendine saplar ve onun da kanı dutlara fışkırarak karışır sevgilisininkine. Derler ki bu aşkı anımsatmak için artık kızıla boyalıdır vaktiyle bembeyaz olan dutlar. Beyaz dutlar ise kavuşabilmiş sevgilileri kutsamaktadır hala.

 

Apollon ile Daphne
Daphne’ye aşık olmuştur Apollon ama tüm aşklarında olduğu gibi bunda da bahtsızdır. Kıza aşkını itiraf etmek için onu yakalamaya çalışırken bakire kalmağa ant içmiş olan kız kaçar ve Artemis’ten yardım ister. Tanrıça onu defne ağacına dönüştürür. Bu olaya üzülen Apollon kavuşamadığı sevgilisini ödüllendirmek için onu kutsal bitkisi yapar ve zafer çelengi olarak başlarda taşınmasını sağlar.
Apollon ile Heliotrope
Zayıf ve ince boyunlu bir nymphe’dir Heliotrope. Apollona aşık olur. İlk zamanlar karşılık bulur sevgisine ama hercai Apollon bir süre sonra yüzüne bakmaz olur kızın. Üzüntüsünden erir kızcağız bir süre sonrada ölür, üzülür Apollon yaptıklarına sevgilisinin cansız vücudunu çıkarır topraktan ve onu bir çiçeğe çevirir. Öyle bir çiçek ki yüz bulamamasına rağmen Apollon’dan nereye giderse gitsin yüzünü ona dönen bir çiçeğe dönmüştür, yani günebakana.

Tabiat olayları ile bağlantılı aşklar
Artemis veya Selene ile Endymion
Bakire kalmaya yemin etmiş ola Artemis geceleri gördüğü çoban Endymion’a vurulur. Burada mithos karışmaktadır. Bazı kaynaklar Artemis değil Selene olduğunu söylerler. Aslında Artemis ve Selene aynı temada bileşir, çoğu kez de Artemis ile Kybele. Bazı zamanlar ay gökyüzünde kaybolur işte bu zamanlarda Artemis gizlice sevgilisinin mağrasına gider ve onunla aynı yatağı paylaşır, derler.

 

Ekho ile Narkisos
Ekho, Zeus nymphelerle oynaştığı vakit Hera’yı oyalayan güzel sesli bir nymphe’dir. Hera anlar ve kızar ona, cezalandırır. “Sesini keseceğim senin artık sadece son kelimeleri tekrarlayarak söyleyeceksin” der ve ondan sonra söze ilk başlayan nymphe olmaz artık, sadece son kelimeleri söyleyebilmektedir. Güzel bir delikanlı olan Narkissos’ aşıktır ama ona seslenemektedir. Birgün Narkissos koruda dolaşırken bir ses duyar. “Kimse var mı burada” diye seslenir, nymphe “Burda, burda” diye cevap verir. Narkissos göremez onu. “Gel” diye seslenir. Kollarını açarak koşar Ekho ama Narkissos kaçıp gider. Yüreği yaralı kızlardan biri tanrılara yalvarır ve cezalandırılmasını ister Narkissos’un, aşkına karşılık vermemiştir çünkü. Nemesis öç alır ve bir suyun başında kendini seyreden Narkisos’u kendine aşık eder ve yansısına kavuşmak için sulara bırakır kendini, ölür. Ekho bunun üzerine dağlardaki bir mağaraya çekilir o gün bugündür sadece son kelimeleri tekrarlayıp durmaktadır.
Yasak aşklar
Ares ile Aphrodite
Aphrodite, Hephaistos’la evlidir ama yinede savaş tanrısı Ares ile birlikte olmaktan çekinmez. Hephaistos işte iken ve özellikle geceleri, yanında Alektryon adlı bir delikanlı ile gelir Ares. Onlar içerde birlikte iken güneşin doğuşunu haber vermek üzere delikanlı dışarıda uyanık kalır. Ama bir gece uyuyuverir nöbetinde ve güneş Hephaistos’a bildirir, olan biteni. Kızgındır ve öç alma isteğindedir demirci tanrı. İnce görünmez ama parçalanmayan bir ağ yapar ve yerleştirir yatağına sonrada işine gider. Zor bekler Ares gidişini onun ve ardından girer saraya soyunup yatarlar Aphrodite ile her şeyden habersiz, girer girmez çalışır kapan ve kıskıvrak yakalanırlar. Kıpırdadıkça daha sıkılaşır ağ, imkansızdır kurtulması, Hepaistos girer bu sıra içeri ve rezaleti görsünler diye çağırır tüm tanrıları. Gelirler ve gülerler hepsi bu duruma kimisi kıskanır Ares’i yerinde olmak ister. Zeus bağışlamasını ister Hephaistos’un, boyun eğer o da baş tanrıya, Ares utancından kaçar gider ama gitmeden horoza çevirir Alektyron’u ve o günden beri görevidir, gün doğuşunu haber vermek insanlara.
Sevginin gücü ve bedeli
Pygmalion ile Galateia
İnsanın kendine ve kendi eserine aşkını anlatan ve aşkın taşı canlandıracak kadar yüce olduğunu gösteren bir mitos’tur. Kadınlardan nefret eden bir heykeltıraş olan Pygmalion bir gün içten gelen bir dürtü ile mi yoksa tanrıların isteği üzeremidir bilinmez kusursuz bir kadın heykeli yapmağa girişir. Defalarca hünerli parmakları ile en mükemmel şekle getirmek için uğraşır heykelle. Sonunda bitirmiştir. Galateia adını verir ona. Bakanlar canlı sanırlar, oda sevmektedir bu fildişi parçasını ve gün geçtikçe daha da bağlanır ama bilir ki sevgisi cansız bir varlık içindir. Aphrodite tapınağına gider ve karşısına Galateia gibi bir kız çıkarması için yalvarır tanrıya. Sonra evine döner. Bir öpücük kondurur dudaklarına Galateia’nın şaşırır, cansız değildir artık ılık bir karşılık gelir, öptükçe de canlanmaya başlar heykel, sonunda dileği gerçekleşmiştir Pygmalion’un. Aşkına karşılık bulmuş ve sevdiğine kavuşmuştur.

Ebedi ayrılık ve ölümsüz aşk
Orpheus ve Eurydike
Argonautlar seferinden döndükten sonra ünlü çalgıcı Orpheus Trakia’ya yerleşir ve burada güzel bir peri kızı olan Eurydike’yi severek evlenir. Bir gün çıldırasıya sevdiği karısı bir Aristaios adlı bir çobanın takibinden kaçarken bir yılana basar ve sokması ile ölür. Bu olaya aşırı kederlenen Orpheus dağlara çıkar fakat hiçbir şey, çalgısı bile teselli etmemektedir onu artık. Daima Euridike’nin hayali gözünün önündedir. Karar verir yer altına inecek ve usta sazının ezgileri ile Hades ve Peshepone’yi etkileyip geri alacaktır ölüm dünyasından karısını. Yer altında müziği büyük etki yapar Hadesin ruhu yumuşar ve razı oldu vermeye Eurydike’yi ama şart koşmuştur Hades, arkasından gelecektir Orpheus’un ve gün ışığına dönünceye kadar bir kere olsun bakmayacaktır karısının yüzüne. Kabul ederi ve başlar yeryüzüne çıkmağa kendisi tam kapıdan çıkmıştır ki bakmak arzusu düşer içine sabredemeyip dönüp arkasına bakar fakat daha henüz yeni çıkmak üzere idir Eurydike, belli belirsiz bir hayal gibi görür karısını tutmak ister ama elinden kayıp gider. Tekrar Hades’e dönüp almak ister karsını ama bırakmaz tanrılar hiçbir ölümlü inemez ikinci defa yeraltına. Her şeyden elini eteğini çekip dağlara ve ormanlara vurur kendini burada bir süre sonra Bakkha’lar tarafından paramparça edilerek öldürülür. Ölürken gülümsüyordu çok sevdiği karısına kavuşacağı için artık. Nehre atılan kesik başı Musalar tarafından alınarak Lesbos adasında adına yaptırılan tapınağa konur.
Ayrılmaz bir bütünün iki parçası
Eros-Psykhe
Aşk ve ruh ayrılmaz bir bütündür. Tüm aceleciliği ve merakı sayesinde Erosu kaybetmiş olan Psykhe uzun sıkıntılı bir arayıştan sonra yine bulur onu. Hikaye uzundur. Eski zamanlarda bir kralın üç kızı vardı en güzelleri ise en küçüğü idi. Güzelliği dillere destan olan bu kız Aphrodite’nin tepkisini çekmişti. Çünkü artık kimse ona tapmıyor ve sunu sunmuyordu. Eros’tan ona okunu atıp dünyanın en çirkin yaratığına vurulmasını sağlamasını istedi. Ama Eros’un ona aşık olabileceğini unutmuştu. Görünce yüreğine kor düştü Eros’un. Annesine görevimi yaptım dedi günler geçiyor ama kız değil aşık olsun tek bir talip bile çıkmıyordu. Bu sefer Apollon’a gitti. Ondan kızın anne ve babasına kızlarını kurban etmezlerse bir felaket getireceğini söylemesini istedi. Eros daha önce davranmıştı. Apollon rüyasını girdi kızın ebeveynlerinin, onlarda irkilerek kahine danışmaya gittiler. Kahin onlara “kızlarını siyahlar giydirip bir tepeye bırakmalarını ve kanatlı bir yılanın gelip onu yiyeceğini” söyledi. Denilen yapıldı aile ağlıyordu kız ise “artık kurtuluyorum başıma bela olan bu güzellikten dedi” onlara. Oturup beklemeye başladı bir uyku bastırdı aniden, tatlı bir yel alıp onu başka bir yere götürdü. Uyandığında bir sarayın önünde idi. İçeri girdi bir ses ona”Hoş geldiniz evinize biz sizin uşağınız” dedi. Ortalıkta kimseler yoktu. İçeri girdi ve yıkanıp kokular süründükten sonra sofraya oturdu. Yemek yerken ses “Gece yarısı kocanız yatağınıza gelecek” dedi. Sevindi demek evliydi. Tam denilen saatte birisi uzandı yatağa ama ışık olmadığı için göremedi. Günler böyle geçiyordu. Bir gece kocası “bak kardeşlerin senin bırakıldığı tepeye tırmanıyor” dedi. Kız onları görmek istediğini söyleyince “olur ama dedikleri hiçbir şeyi yapmayacaksın” der. Kız kabul eder. Hoş karşılar ablalarını hediyeler verir onlara dönerken. Kısa bir süre sonra yine aynı şeyler olur fakat bu sefer kıskanç ablalar baskın gelir. Ona bir çırağı ve hançer vererek kocası olan canavardan kurtulmasını isterler. Kız gece yarısı çırağı yakar ve bakmak arzusu duyar öldürmeden önce yüzüne yaklaştırır ışığı yakışıklı ve güzel bir delikanlı yatmaktadır. Heyecanlanır, sıçrayan bir damla yağ omzuna düşer delikanlının hemen uyanır ve kaçar gider arkasından bir ses “Güvenin ve sadakatin olmadığı yerde aşk yaşayamaz” der. Anlar ki kocası aşkın kendisidir. Ardına düşer arayıp bulmak için ama boşunadır. Sonunda Aphrodite tapınağına sığınır ve yardım ister, hiç kaçırır mı bu öç fırsatını Aphrodite. Sayısız zor işe koşar ama her seferinde kız yardım görür üstesinden gelir işlerin. Sonunda Eros kaçar kapatıldığı yerden karısını alır ve Zeus’un huzuruna çıkar. Evlendirir onları Zeus ve ölümsüz yapar Psykhe’yi Aphrodite de sever bundan böyle gelinini ve aşk ile ruh ayrılmaz bir bütün olurlar.

Aşk uğruna göze alınan tehlikeler
Hero ile Leandros
Aşk sınır tanımaz bazen. Hero ile Leandros’un aşkı da böyledir. Bir Aphrodite bayramında aşık olurlar birbirlerine. Araya giren deniz bile ayıramaz onları, her gece Hero’nun yaktığı çırağıya doğru yüzer tüm yaz boyu Leandros. Azgınlaşan dalgalara ve hırçınlaşan denize rağmen kışında sürmektedir bu gidiş geliş fakat bir gece kuvvetli bir rüzgar belki de bir tanrı söndürüverir çırağıyı. Yenik düşer dalgalara Leandros. Sabah sevgilisinin cansız bedenini gören Hero bırakır verir uçurumdan aşağı kendisini düşünmeden. Denizle çevrili bir kaya parçasına mezar kazılır ve birlikte gömülür bu iki aşık. Dalgalar mezarı silip süpürse de aşkları ölümsüz kalır bu iki aşığın.

 

Tanrıların ölümlülere olan aşkları
Odysseus ile Kalypso
Odysseus gemisi azgın fırtınalarla parçalandıktan sonra nihayet Kalypso’nun yaşadığı adanın kıyısına varır. Kumsalda baygın yattığı sırada onu bulan Kalypso aşık olur. Alır mağarasına götürür ve orada alı koyar. Güzelliği ve tatlı dili ile bir süre Odysseus’u alıkoymayı başarır ve onu çok sever fakat Odysseus’un aklı geride bıraktığı ailesindedir. Gitmek istemektedir. Aşık Kalypso bırakmak istemese de tanrıların göderdiği buyruğa boyun eğerek ona bir sal yapmasını söyler ve giydirip kuşatıp vatanına doğru sağ salim yollar. Artık geride kırık bir kalp kalmıştır.
Aieneas ile Dido
Troia savaşından kaçarken Libya’ya yolu düşer Aieneas’ın. Burada onu kraliçe Dido karşılar ve ağırlar sarayında. Yakışıklı Aieneas’a ilk gördüğünde vurulmuştur. Aieneas uzun süre kalır Dido’nun yanında gitme vakti geldiğinde bırakmaz istemez Dido. Arkadaşları tarafından gizlice kaçırılır Aienas, sevgilisinin gittiğini gören Dido öldürür kendini. Libya’dan açıldıkları sıra göğe yükselen dumanları görür anlar ki yakılan Dido’nun cansız bedenidir. Böylece kötü biter bu aşk da.
Savaşa yol açan aşklar
Paris ile Helena
Troia kralı Priamos ile Hekabe’nin oğlu olan Paris ananesinin gördüğü rüya üzerine doğar doğmaz İda dağına terk edilir. Burada bir dişi ayı besler onu ve sonra bir çoban bulur be büyütür. Paris adı verilen delikanlı günler geçtikçe serpilip büyümeye ve yakışıklı bir delikanlı olmaya başlar ve bir gün Zeus tarafından Hera, Artemis ve Aphrodite arasında üzerinde en güzeline yazılı bir altın elmanın ortaya çıkardığı güzellik tartışmasını sonuçlandırmak üzere hakem olaraka seçilir. Her tanrı bir vaatte bulunur ama o Aphrodite’yi seçer, çünkü o güzeller güzeli Menelaos’un karısı Helena’nın aşkını vaat etmiştir ona. Yerine gelir arzusu ve Aphrodite bağlar ikisini. Paris kalkar Trioa’ya gider burada bir kral oğlu olduğunu öğrenir daha sonra izin alıp Mykenaia doğru yola çıkar Menelaos’un sarayında konuk olur ve Helena’ya açılır. Onu kandırıp Troia’ya kaçırdıktan sonra yunanlılar birleşerek öç almak için sefer düzenlerler. Bu aşk uğursuzluk getirir Troia üzerine, 9 yıl süren uzun savaşlardan sonra onuncu yılın başlarında hile ile Troia düşer yerle bir olur ve halkı esir edilir. Paris ve Trioa kral ailesinin birçoğu öldürülür geri kalanı da esir edilir. Dönüş hazırlıklarına başlayan yunanlılarda rahat kalmazlar başlarına birçok felaketler gelir ve serüvenler geçirirler bunların en bilineni Odysseus’un başından geçenlerdir.

Doğanın kendisinde bütünleşen aşk teması

Attis –Agdistis-Kybele
Attis söylencesi ile ilgili üç farklı anlatım vardır. İlk anlatım şöyledir. Bir gece Zeus rüyasında kabarır ve tohumunu yeryüzüne bir döker bundan yarı kadın yarı erkek bir varlık ortaya çıkar adı Agdistis olan bu varlık tanrılar tarafından ele geçirilerek erkekliğinden edilir ve organından bir badem ağacı ortaya çıkar Sangarios’un kızı Nana bu ağaçtan bir badem koparır ve hamile kalır Attis’i doğurur ve dağa bırakır. Büyüyüp yakışıklı bir delikanlı olan Attis’e salt kadın olan Agdistis aşık olur. Attis ondan kaçar ve Pessinus’a gider orada kralın kızı ile evlenmeye kalkar. Tam düğün gecesi Agdistis gelir ve Attis’i çıldırtır. Erkekliğini keser atar Attis ve ölür. Agdistis tanrılara yalvarır ve sevgilisinin bedeninin bozulmamasını sağlar.
İkinci anlatıma göre Phrygia sınırında Agdos adlı bir kayaya ana tanrıça adına tapınılırmış, Zeus aşık olmuş tanrıçaya birleşmeyi başaramayınca da tohumunu kayaya dökmüş. Bundan Agdistis doğmuş çift cinsiyetli olan bu yaratığı Dionysos sarhoş edip erkekliğinden etmiş. Uzvundan bir badem ağacı türemiş Sangarios’un kızı bir badem koparmış ve bundan gebe kalmış, Attis’i doğurmuş ve Sangarios’un isteği ile dağa bırakmış. Burada bir tekenin sütü ile beslenmiş . Agdistis ve Kybele ikisi birden aşık olmuşlar delikanlıya ama Midas onu kızına almak istemiş. Agdistis Attes’i çıldırtmış delikanlı bir çam ağacı dibinde erkekliğini keserek can vermiş. Kybele onu gömmüş, akan kanından biten menekşeler çepeçevre sarmışlar ağacı. Agdisitis Zeus’a yalvarmış Attis’in bedeni hiç bozulmasın diye. Dileği olmuş Attis’in saçları büyümeye ve küçük parmağı oynamaya devam edecekmiş. Sonra Agdistis sevgilisinin ölüsünü almış ve Pessinus’ a götürüp orda gömmüş anısına bir bayram ve rahipler heyeti kumuş.
Kybele ile ilgili üçüncü anlatıma göre tanrıça Attis adlı bir delikanlıya tutkundur, onu Pessinus kralının kızı ile evlenmek üzere iken bulur. Düğün yerinde birden karşısına dikilerek çıldırtır ve kendi kendisini hadım etmesini sağlar. Attis’in akan kanından bitkiler fışkırır ve bir çam ağacına dönüşür kendisi.
Bu efsane ile ilgili törenlerden günümüze hala bazı esintiler kalmıştır. Bunlardan en önemlileri batı uygarlığında gelenek haline gelmiş olan yılbaşı ağacının süslenmesidir. Anadolu için buna benzer bir durumda söz konusudur. Hangi köşesine gidersek gidelim Anadolu’nun mutlaka dede, yatır veya eren olarak adlandırılan mezar şeklinde bir kayalar kitlesinin başında bir ağaç var ise bunun üzerinin çaputlar ile dolu olduğunu görebilirsiniz. Bu tür yerlerin en ünlüsü ise İstanbul’daki Tellidede olarak anılan yerdir ve burada da gelinlik çağına gelen kızlar yada bu vasıta ile evlendiğine inanan kızların adak olarak sundukları gelin telleri ağaç üzerine ve mezar üzerine serpilmekte ve asılmaktadır.
Kısaca özetlersek aşk ve cinsellik ayrılmaz bir bütün olmakla birlikte çoğu zaman bunlar ayrı tutulmuş ve manevi aşk daha yüceltilmiştir. Kutsal evlilik teması ve Eros – Psykhe aşkı hem soyut hem de somut ahlaki kavramları bir arada tutmaktadır. Bunun dışında Kutsal evlilik teması bir bakıma yaratılışın ve doğumun ana kaynağı gibidir. Öte yanda birçok kahraman ve tarihi olaylar, aşklarla ve bunların sonuçlarından doğan intikam, kin duyguları ve felaketlerle bezeli destanlar haline getirilmiştir. Ama tek bir şey üstün tutulmuş, sevenler ve sevilenler arasındaki aşklar yüceltilmiş ve övülmüştür.
Yaşanan her olay, hissedilen her duygu, yaratılan her şeyin nedeni gibi gösterilir ki; yaratılışın kökeninde aşk vardır diyebiliriz kısaca.
Umarım beğenmişsinizdir…

Cevap bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.